Mittwoch, 14. Juli 2010

Ersoy Cav - Yasadigim düsler -1

Herkesin söyleyecegi sözler vardi muhakkak,
o zamanlar ben bilmezdim,
henüz ne kadar kücükmüsüm,
simdi daha iyi anliyorum...

Kücük oldugunda insan,
Dünya ne kadarda kocaman geliyormus,
simdi ise,her seyi kavrayip ögrendikce,
bilindik sinirlar kalkiyor,
yayilip gidiyor gözlerimiz ucsuz bucaksiz enginlere.
Avuclarimizda kocaman dünya,
kücük bir küre...


Benim hikayem,
iste böyle dünyanin cok büyük oldugu bir zamanda,
kücük mü kücük bir kasabada gecmisti...
orada agaclar icinde kücük topraktan evler animsiyorum,
yoksul, bikkin,
vaktinden önce yaslanmis,
hep bos vermis gibi gelen insanlari animsiyorum,
ama bir sey daha animsiyorum,
durmaliyiz bunun biraz üstünde,

o insanlar, tüm bu anlattiklarima ragmen,
en belirgin sekilde gözümün önüne geliyorlar ki,
mutluydular,
yada benim aklimda öyle kalmislar....

Kasabamiz,
onlarca kücük tepenin cevreledigi bir vadinin icine kuruluydu,
biz yukari mahallede yasardik,
evlerin bittigi yerde celik bir blogu andiran dik bir dag vardi,
o dag kasabamizin hala semboludur...

tepelere yaslanmis evimize komsularimiz en az iki yüz metre uzakliktalardi,
bazen kapinin onune cikar ,
karsidaki arkadaslarimiza bagirirdik,
sonra kulak kabartir,
onlarinda bize yanit vermesini beklerdik..
cocukluk iste,...

Komsumuzun,bir oglu vardi,
tam karsidaki tepenin en dik yerinde idi evleri,
esmer kara kasli kara gözlü bir cocuktu,
düm düz parlayan saclari vardi,
cenesinde yanaklarinda bakislarinda
onun ccouklugu ile celisen
kesin bir kararlilik ifadesini bu gün gibi hatirlarim,
biz mahalle cocuklarina oranla
o daha efendi
daha akilli
daha düzgün bir cocuk olarak
büyüklerin sohbetlerine konu olurdu...

günlerden bir gün o arkadasimla carsida karsilastim,
bizim kasabanin carsisi evlerimize
assagi yukari üc kilometre kadar uzakti,
her evin onunde azili bir köpek olurdu
ve hava karardikdan sonra sahipleri bu köpeklerin zincirlerini cözerlerdi,
o yaslarda o yollari tek basina kat edip eve gelmek imkasiz gibi bir seydi
yada bunu göze almak icin bir deli cesareti gerekirdi,
Yetiskinler bile o yollardan eve genelde yalniz gelmez ve mutlaka
ceplerinde bir el feneri tasirlardi...

Arkadasimla karsilastim,
ayak üstü bir seyler konustuk,
aceleci bir hali vardi
aksam henuz olmustu
ve carsinin serili bulundugu yolun sonlarindan
bir müzik sesi zar zor duyulmaktaydi
güzel bir yaz ayi idi,
carsinin sokaklarini sakin lambalar aydinlatiyor
ve isigin etrafinda minik böcekler
aceleyle ucusuyorlardi...

Arkadasim bir bakkal dükkanina girdi,ve gözden kayboldu
ben de kücük ellerimi yirtik pantolonumun ceplerine soktum
muzigin geldigi yere dogru yollandim,.
bizim kasabanin carsisi, kasabamizin tek asvalt yoluna seriliydi
karsilikli virane dükkanlar birbirine umutsuzluk icinde bakardi,
ben yürürken bir kac insan ancak vardi sokakta
kimisi meyhaneye kimisi ise ve gidiyordu....

Muzigin duyuldugu yere vardigimda gördüm ki,
ilkokulun bahcesinde bir dügün yapiliyor,
Tüm siddeti ile bir azeri müzik caliyor
ve kadinli erkekler
kafkas yöresinin o essiz danslarini ediyorlar,
etrafa dizilmis sandalyelerde kadinli erkekli insanlar oturmus
nese ile sohbet ediyorlar,
her seyi unuttum o anda
kalabaligin icine daldim,
büyük insanlarin arasindan gecip pisti görebilecegim bir yere yerlestim,.
oynayan insanlar ne güzelmis,
oynamak ne güzelmis
ama onlar bizim gibi oynamiyorlar..
biz cocuklar daha cok ayakkabimiza toprak doldurup
araba gibi sürerdik
agzimizla da siddetli bir motor sesi yapardik
sonra annemiz kulaklarimizi cekerdi
ayakkablari camur icinde biraktigimiz icin,
demek ki büyüklerle kücüklerin oyunu farkliymis
ama sonucta onlarda oynuyorlar...

öyle dalmistim ki pistte oynayan ciftlere
ne kadar zaman gecti bilmiyorum,
ansizin amuzumdan birinin tutup beni sarstigini fark ettim
döndüm baktim..
az önce carsida gördügüm arkadasimdi bu
kucaginda bir karton kutu vardi
karton kutunun iki tarafindan bir delik acmis
ve boynuna asmisti
tepsiye benziyen bu kutunun icinde
bonibonlar,topitoplar,krakerler,eti puflar,cekirdek dolu posetler vardi
ah nasil renkli bir dünya gibi gelmisti o an bana o kutu,
arkadasim
dügünde eglencelik seyler satiyormus demek ki
ona döndügümde
bana dedi ki:
Sunlari tutarmisin, ben yukari carsiya cikacagim, eksilen bir kac sey var onlari alip geleyim bakkaldan
hemen onun boynundaki eglencelik kutusunu boynuma taktim,
giderken de
aniden döndü ve
ordaki her sey sayili
sakin yiyeyim deme
sattiklarininda parasini alir hesaplar bunu oartaya cikartirim,
gözlerimi iki cizgi gibi kistim
basimla onayladim..
o gitti..
ben ise hayal bile edemeyecegim kadar güzel seyle kocaman bir kalabaligin ortasinda kalmistim...


Bana emanet edilen seyleri aslinda satmaya hic niyetim yoktu, bu sebebten insanlarin az oldugu yerlerde dolasmaya basladim
cunku onlari satmaya kiyamazdim....
dügün bir okulun bahcesindeydi
ve biraz disarilara dogru eski ,kaza gecirdigi her halinden belli eski mi eski bir kamyon yikintisi vardi,
kücük adimlarla o kamyon yikintisina dogru seyirttim,
kutudaki seyleri yememek icin kendimi cok zorladim,
cok denedim ama yapamadim,
korka korka elimi `` dokuz kat `` denen bir gofret kutusuna götürdüm...
aldim.,..
actim..
sonra kirintilarini dudaklarimin yanindan döke döke yedim
yemedim aslinda
bir kac saniyede yuttum
o gofretleri yutarken ayni zamanda hatirliyorum ki
beynim bir makina gibi calisiyordu
düstü derim
kayboldu derim
sen yanlis saymissin derim
vs vs...
ama yok...
gofreti yedikten sonra,,
eh artik ha bir ha iki...
ne fark eder dedim
zaten arkadasim beni öldürür
en iyisi istedigim kadar yiyeyim
en azindan icimde hevesim kalmasin.,
korku insani cogu zaman kölelestirse de
nadiren böyle cesaretlendirebiliyormus demek ki
her seyden doyana kadar yedim
topitoplari actim
eti puflardan yedim
cubuk krakerleri hem yedim
hem ceplerime doldurdum
sonra bir paket de badem kraker acip
artik burdan kacmam gerektigine karar verdim,
badem krakerleri yiye yiye
carsinin arka sokagindan eve dogru yollandim
saat 10 u gecmisti hava kararmisti
hem arkadasimin korkusu
hem eve nasil gidecegim korkusu öyle agir geldi ki
nefesim kesiliyor sandim
bu iki korkuya vicdan azabi da ekleniyordu
ve ne yazik ki
aslinda o yemek icin cildirdigim seylerin aslinda
hic de lezzetli seyler olmadigini anliyordum...

kivrilan yollardan gectim
belli bir mesafeden sonra artik sokak lambalari yoktu
her yerden cir cir öten böceklerin sesleri,
derelerden kurbagalarin bagrislari duyuluyordu
korku ve vicdan azabi bacaklarimi bir zaman sonra gücsüzlestirdi
yol kenarinda bir tasin üzerine oturdum..
pisman,üzgün ve aglamakli ellimdeki karton kutunun icine bakiyordum,.
birileri gecse de yanlarina gitsem onlarla eve gitsem diye düsünüyordum
öyle kötü olmustum ki
dokunsalar aglayacaktim.
hele simdi
annemi görsem
boynuna sarilip
hickira hickira aglamayi nasil isterdim..
yasim henüz ancak 9 olmaylidi...


bir zaman sonra,
yolun karanligindan iki tane kasketli adam belirdi,
agir agir yürüyüp sohbet ediyorlari,
iyice yaklastiklarinda ayaga kalktim
arkalarindan yürümeye basladim,
sonra biraz gittikden sonra hizlandim ve onlarla ayni hizada yürümeye basladim,
onlar aslinda agir yürümüyorlarmis..
o an bana öyle gelmis,
onlar yürürken ben yanlarinda kah kücük hizli adimlarla yürüyor,kah kosmak zorunda kaliyordum,
kendimi bir atin tay`i gibi hissediyordum..
bir zaman sonra
birisi bana dedi ki
nereye gidiyorsun sen
eve dedim
ince kirik sesimle,
kim bilir nasil korktugumu anlamislardi belkide,
bunlari satiyormusun sen dedi ötekisi
kimsenin inanamayacagi bir tonda ona da evet dedim
kimin oglusun kimin torunusun sohbeti ile biraz yürüdük..
sonra onlar yolu düm düz takip edip gittiler,
benim ise sagdan baska ara bir yola sapmam gerekiyordu
ve eve ulasmanin en cetin asamasi buydu
cunku artik bir yol yoktu
yalniz patikalar ve meralar vardi,
ilk önce ciliz akan suyu ile bir dereyi gecmem gerekiyordu
derenin en az on on iki metre derinde idi
derinlige olabildigimce sessizce indim
bir kac saat önce gözümden sakindigim bu karton kutu artik nefret ettigim bir sey olmustu
onu parcalamak yirtmak firlatip atmak istiyordum
ama yapamiyordum
öyle cok yemistim ki
icindeki her seyden de artik tiksiniyordum,
dereye indim
suyun icindeki taslara dikkatle bastim ve karsiya gectim,
sonra karsi tarafa tirmandim,
yan taraftan bir agacin hisirtisi kulaklarimi deliyor sandim
durdum
hic kipirdamadan dikkat kesildim
her yer zifiri karanlikti
iki kocaman korkuya simdi baska büyük korkularda katilmisti
dudaklarim kupkuru kurumustu
nefes almak bile istemiyordum...
kipirtisiz durup agaclara kulak kabarttim
kocaman bir köpegin gölgesi
agacin kökünden uzaga dogru atildi gitti
ruyamiydi bu kabusmuydu
bir filmde mi oynuyordum
her sey karmakarisikti
berbat susuyordum
derenin suyunu kana kana icmek istiyordum
ama korkumdan kipirdiyamiyordum
böyle siddetli korku anlarinda insan sunu fark ediyor ki
beyin inanilmaz bir hizla calisiyor...

öylece bir kad dakika dondum kaldim
agaclardan gelen hisirtilar uzaklasti gitti
derenin üst kismina tirmandim,
tam karsimda bir ev vardi ve isigi yaniyordu
buna sevinemezdim
cunku önceden de dedigim gibi her evin onunde azili bir köpek zincirinden bagimsiz yatardi,
mumkun oldugunca evin uzagindan yürümeye basladim,
patikanin kenarinda bir su kanali vardi ve tasmamasi icin kenarlari yükseltilmisti
suyun sesinden baska hic bir sey duyulmuyordu
o yükseltilere yaslanarak santim santim yürümeye basladim
evin önündeki köpegi artik görebiliyordum
bu hali ile cok zararsiz görünüyordu....
isigin tam altinda yatmis uzanmis...
arada bir tembelce bir kulagiyla toplanan sinekleri kovuyordu...

devam edecek....

Ersoy Cav

Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen